Toplumlar Nasıl Sömürülür

2–3 dakika

Sosyoloji konusunda henüz istediğim seviyelere uzak olsam da sosyoloji düşünmeyi epey sevdiğim alanlardan biridir. Toplumların nasıl sömürüldüğüne değinmeden önce toplumun nasıl bir araya geldiğine ve kültürün nasıl oluştuğuna değinmek gerekmektedir.

Daha önce bir yazımda da değindiğim üzere, ahlak kavramı burada büyük önem teşkil ediyor. Evrensel bir ahlak anlayışı olmadan insanların bir araya gelmesi, gelse de  bugünkü aklı sayesinde dünyada hüküm süren düzeyde olması imkansızdı. Kısaca doğal seçilim mi yoksa yapay seçilim mi veyahut da ikisinin bir birleşimi mi olduğuna emin olamadığım biçimde ayna nöronları ve empati duygusu burada büyük önem teşkil ediyor, buna daha önce değindiğim için uzatmayacağım.

İnsan topluluklarının bir arada olmasının arkasında yatan çalmamak, öldürmemek, taciz etmemek, yardımsever olmak gibi genel kabullerin birbirinden bağımsız birçok kültürde, dinde ve anlayışta yer edindiğini biliyoruz. Hayatta kalma gayesiyle hem doğal hem de beşeri tehlikelerden korunmak için bir topluluğa muhtaç olmamız bunda temel sebeptir ve bu yargıların bütünü makro ahlakı oluşturmaktadır.

Buraya kadar anlattığım kısım makro ahlakı içeriyordu. Meselenin bir de mikro ahlak boyutu var ki işte bu kültürlerin nasıl oluştuğunu açıklıyor.

İbn Haldun’un da söylediği gibi coğrafya kaderdir. Her coğrafyanın zorunlu kıldığı iklim, ekosistem, ekonomik faaliyetler ve bölgenin getirisi bir yaşam tarzı vardır. Bunların tümü ise kültürü oluşturur. Yani kültür; aynı coğrafyada yaşayan insanların, temel güdülerini coğrafyaya uyarlaması ile verdikleri hayatta kalma mücadelesi ve bir nizam oluşturma adına sağladıkları ortak bir reflekstir. Mikro ahlak da budur.

Hala insan kurban eden kabileler, farklı objelere ve canlılara özel anlamlar atfeden inanışlar, belli rakamları ve davranışları uğursuz bulan batıl inançlar vb. şeyler bambaşka kültürlerdeki insanlara ne kadar saçma gelse de aslında bu davranışların hepsinin altında birbirleriyle aynı kaygılar yatmaktadır. Kollektif bilinçaltının getirisi arketiplerin, dünyayı anlamlandırma yolundaki kaygılarının farklı coğrafyalarda olup aynı kaynaktan beslenerek farklı biçimlerde dökülen ve aynı denize giden reflekslerdir.

Kültürlerin bu kadar farklı olmasının yanında neredeyse her toplulukta gizli veya açık bir kast sistemi, egemen sınıf ve topluluğunun genelinin sömürüsü yaşanmaktadır.

Sömürüler genel olarak kaygı – değer – kutsal – tabu düzleminde ilerler ve tüm bunların sonucu kaçınılmaz olarak çarpık bir düzendir.

Ortada bir kaygı vardır ve bu kaygılar genellikle her insanın içinde bulunan ortak kaygılardır. Bu kaygıya çözüm bulmak adına bir değer geliştirilir. Değerler zamanla ulviyet kazanır ve kutsal haline gelir. Kutsallar ise zamanla eleştirilemez, konuşulamaz ve hatta düşünülemez hale gelir, artık bir tabu olmuştur, kesinlikle sorgulanamazlar. Bu sistemden nemalanan çıkar grupları mutlaka mevcuttur. 

Kaygı zaten doğal bir tavır olduğu için kaygının bastırılması adına geliştirilen değerler de doğaldır. Kutsallaştırma meselesinde çıkar gruplarının parmağının bulunması kuvvetle muhtemeldir fakat kesin değildir. Tabulaştırma ise sömürenlerin eseridir. Çünkü tabularla beraber birçok durum sorgulanamaz raddeye gelir ve çarpık düzenler bu sayede kurulur.

İster siyasi akımları, ister feodal sistemleri, ister inançları ve tarikatleri ele alın hepsinde benzer örgülerle karşılaşacaksınız.

Bu çarpık düzenlerin alametifarikası korkutmaktır. Sevgi ve hoşgörünün olduğu ortamda bilgelik ve özgürlük öne çıkar. İnsanlar dilediği gibi yaşar ve kendisi gibi olmayanlara da saygı duyar, bu da bir kültürdür fakat insanların bu düzlemde sömürülmesi mümkün değildir. İnsan; Toplumdaki sorgulanamaz tabularla, dinmeyen korkularla, neye niye inandığı bilmeyen yığınlarca yadırganma korkusuyla hayatın anlamını çarpık düzenin dayatmalarıyla kurgulayıp güruha dahil olarak mankurtlaşır ve sömüren sınıfı her daim egemen tutar, bu düzene baş kaldıranları ise bu yığınlar elimine ederler.

Woke kültür ve SJW gibi toplulukları da ele alırsak tabuları yıkıp sosyal adaleti sağlamak adına çıktıkları bu yolda kendilerinin de aynı düzlemden geçip inandıkları kavramları sorgulamadan tabulaştırdıklarını ve hatta dayattıklarını fark edebilirsiniz.

Popüler