İnsanlar bilinçli varlıklar olduklarından dolayı tekdüze hayatlarını daha yaşanabilir kılmak maksadıyla kendilerine amaçlar belirleyip hayatlarını daha zevkli ve anlamlı bir biçimde kurgular. Aslında birçok insan hayatının amacını veyahut anlamını kendisi belirlemeye cesaret edemez, aklından bile geçirmez. Halihazırda insanoğlunun belirlediği din, ideoloji, refah gibi anlamları hiç tereddütsüz kabul edip hayatının merkezine yerleştirir.
İnsanların hayatlarına renk katıp haz duymalarını sağlamaları için üç temel alan vardır. Hedonist hazlar, üstünlük hazları ve manevi hazlar.
İdeal bir insanda bu hazların dağılımı üçte birlik eşit paylara bölünürdü fakat dünya üzerinde yaşamış hiç kimsenin bu idealliğe erişebildiğini düşünmüyorum. Doğuştan gelen mizaç ve yaşantılarla oluşan karakterin birleşimiyle meydana gelen kişiliklerimiz birbirinden farklıdır, bu da bizleri özel ve eşsiz kılar, biz ne kadar ‘normal’ olmaya çalışsak da.
Bu üç temel haz kaynağı her insanda bulunur. Kişiliklerimiz bizim doğal dengemizi oluşturur. Doğal dengelerimiz de kişiliklerimiz gibi benzersizdir. Dolayısıyla haz dengesi ise göreceli, yani izafidir. Önemli olan bu üç hazza eşit değer vermek yerine kendimizi keşfedip ideal dengemizi bulmak ve ona göre yaşamaktır.
Kendi dengemizden ne kadar koparsak özümüze o kadar yabancılaşmanın yanı sıra hayattan aldığımız hazda da ciddi bir düşüş yaşarız. Dini, ahlaki, idealist hedefler vb. gerekçelerle baskıladığımız ve kabul etmek istemediğimiz hazlarımızı ne kadar bastırırsak bunun verdiği huzursuzluk ve hazsal açlıkla önünde sonunda hazlarımıza mağlup oluruz. Bu mağlubiyet aynı zamanda insanlığımızı, itibarımızı ve huzurumuzu elimizden alır.
Hazlarımızın esiri olursak da bu hazlarımız zafiyete, yaşamamızın temel sebebine dönüşür. Bu da bir içsel dengesizlik yaratır. Biz hazlarımıza değil, hazlarımız bize hizmet etmelidir.
Tüm bu sebeplerden ötürü insanın en önemli erdemlerinden birinin ölçülülük olduğunu düşünürüm. Ölçülü olan insan hem kendisine en uygun biçimde hayattan hazzını alır hem de dış dünya ile olan iletişimini ve itibarını korur.
İnsan, zafiyete düşmeyip sadece anlık hazlarla yaşamamış olacak şekilde hedonist; kibre ve kıyaslama çılgınlığına kapılmayacak kadar üstünlükçü; dünyevi zevklere sırtını dönmeyecek ve kaygılar içinde boğulmayacak kadar maneviyatçı olmalıdır.
Dengeyi de öyle bir ayarlamalı ki kendisini ne çok sıkıp her şeyden alıkoymalı ne de büsbütün hazlarına hizmet etmeli.
Hazların kontrolden çıkması zaaflara dönüşür. Hazların kölesi olmak gibi hazlardan uzak yaşamak da zaaflara dönüşebilir.
Üç ana haz başlığından bir haz grubu doyurulmuyor veya aşırı doyuluyor diye yalnızca o haz başlığında zaafa düşülmeyebilir. Bu içsel dengesizlik başka haz gruplarına da yansıyarak başka zafiyetlere yol açabilir. Fazla hazcılık manevi kaygı ve itibar kıskançlığına; fazla kıyaslamacılık alkolizme ve altuizme; Fazla maneviyat ise sapkınlığa ve acımasızlığa götürebilir.
Önemli olan yukarıdaki tabloya göre dengemizi bulmamız ve ölçüyle yaşamamızdır. Ölçüsüzlük ise yukarıdaki tabloda okların gösterdiği zaaflara dönüşür. Zaaflar anlamsızlık hissine dönüşür. Hem fiziksel sağlığımıza hem de akıl sağlığımıza zarar vereceği gibi itibarımıza ve özsaygımıza da zarar verir.
Bazı insanlar ise zaaflarıyla yaşar. Bunda bir beis görmeyerek belki kendilerine bile itiraf etmeksizin normalleştirerek yaşar ki en kötüsü de budur.

