Ahlak Neden Var

2–3 dakika

Bugün insan dediğimiz tür bundan milyonlarca sene evvel çevresel sebeplerle sık ormanların bol ağaçlarından engin savanların yüksek otları arasında kaldığı için tehlikelere karşı eskisi gibi ağaçlara çıkamıyor, vahşi hayvanlar için açık bir hedef oluyordu.

Bu tehlikelere karşı çeşitli rastlantılarla iki ayak üzerine kalkan atalarımız bu sayede hem yüksek otların boyunu aşarak görüş açısını genişletiyor hem de elleri serbest kaldığı için alet kullanabilme yolunda önemli adımlar atıyordu. Ateşin bulunmasıyla gün boyu yemek yemekle uğraşmak yerine pişmiş besinlerle kalori ihtiyacı çok kısa bir sürede karşılanırken besinler pişme işlemiyle yumuşadığı için çene kasları önemini yitiriyordu. Çene kaslarının öneminin yitirmesiyle çok yer kaplayan bu kaslardan doğan boşlukla beyin, hacimsel bir büyüme gösterebilme imkanı buluyor, bu hacimsel büyüme gerek sosyal ilişkilerin kompleksleşmesi gerek de alet kullanma becerisinin artmasıyla niteliksel bir gelişmeye de sebep oluyordu.

Ayağa kalkınca kalça kemiği daralan ve bu sayede doğum yapması zorlaşan insan türünün bebekleri, diğer türlerin yavruları gibi doğar doğmaz yaşamaya ve mücadeleye hazır olmuyor, bakıma muhtaç oluyordu. Bunun sebebi bebeklerin gelişimini tamamlayamadan dünyaya gelmeseydi, eğer gelişimlerini tamamlayarak dünyaya gelselerdi daralan kalça kemiği neticesinde ana rahminden çıkamayacaklardı.

Bebeklerin bakıma muhtaç olması ise birçok yeni durumu sebep oldu. insan türünün engin savanlarda tek başınayken tehlikeye düşmesi gibi konular iş birliğini, iş birliği klanları, klanlar sosyal düzeni, sosyal düzenler de belli norm ve ahlaki kuralları mecbur kıldı.

Bir klanla beraber yaşamak için doğanın anarşizminden insanın bencil kurallarına geçiş yapmak gerekiyordu.

Kurallar bencilceydi çünkü doğanın tehlikelerinden korunmak için girilen bu klanda bireyin başına gelmesini istemediği şeyleri başkasına da yapmaması isteniyordu. Kurallara uyma motivasyonu diğerlerini önemsemekten ziyade kendini önemsemekti. Eğer herkes kurallara uyarsa bireyin başına kötü bir şey gelmeyecekti. Klanın devamlılığı, bireyin hayatta kalması demekti. Kurallara uymayanlar klandan atılıyor ve başka bir klan bulamadıkça tehlikelere karşı yapayalnız ve savunmasız kalıyordu. Muhtemelen atılan kişi başka bir klan da bulamıyordu. Klansız kalanın kurallara uymadığı için bu hale düştüğü tahmin ediliyor, başka klanlar da onu kabul etmiyordu. Muhtemelen bugün hala var olan ırkçılık, ayrımcılık, ötekileştirme ve ötekine olan tahammülsüzlüğün sebeplerinden biri de bu durumla ilgili.

Kurallı bir hayat yaşayan klanların, tek tek yaşayan insanlara göre hayatta kalma olasılığının daha yüksek olup nesillerini devam ettirebilmeleri bir doğal seçilimdi. Klan içindeki kurallara uymayanların klandan atılması ise bir yapay seçilimdi.

Tüm bu sebeplerle, ahlak konusunda hassasiyeti olan insanların nesillerini devam ettirebilmeleri doğal ve yapay seçilimden ibarettir. Belki de bizim türümüz bu sayede ayna nöronlarına sahip olup empati yeteneğini, dolayısıyla ahlaki kuralları kazandı veya pekiştirdi.

İnançlı, sorgulayan ve seküler bir Müslüman olarak ahlakı tanrıya değil, ortak yaşamın getirdiği seçilim, empati ve ayna nöronlarının önemine dayandırıyorum. Bu konulara her zaman materyalist yaklaşırım.

Ahlak zaten hayatta kalma kaygısı yüzünden ortaya çıkan bir kavram olduğu için tanrı korkusundan dolayı tanrıya dayandırmak ve tek temellendirmesini buraya bağlamak yanlıştır. İnsan en çok da kendisi için ahlaklıdır. Gece başını yastığa koyarken vicdanı rahat olsun diye iyilik yapar, kendisine uzaktan yakından fayda getirmeyen iyiliklerde bile bu böyledir.

İnsanoğlunun korkularından doğan çaresizliği insanları birlik olmaya itmiştir. Birlik olmak ise toplumsal düzen için ahlaki kuralları doğurmuştur. Korkulan ögeler ise onları anlamlandırabilmek adına ya tanrısallaştırılmış ya da şeytanlaştırılmıştır. Tanrısallaştırılan ögelerin gazabından korunabilmek için de ibadetlere ve ahlaki normlara sıkı sıkı bağlanılmıştır. Bu bağlanmalar ise gayet tabii kutsalları yaratmış, zamanla bazı kutsallar tabulaşmıştır. Yaratılan tabular da çarpık düzenlerin temelini oluşturmuştur. Çarpık düzenlerin sürekli daha da çarpıtılmasıyla korku imparatorlukları kurulmuş ve bu vasıtasıyla birtakım çıkar gruplarının içinde bulundukları topluma hükmetmişlerdir.

Popüler